17 Mayıs 2016 Salı

Türkçenin gelişim evreleri


Türkçenin gelişim evreleri


Türk lehçeleri

AZERİ TÜRKÇESİ: Anadolu Türkçesine yakınlığı ile bilinen Azeri Türkçesi de Oğuz dil grubundadır. "Azeri Türkleri"nin toplam nüfusu yaklaşık 23 milyon kadardır ve Azerilerin ancak 6,5 milyon kadarı Azerbaycan Cumhuriyeti'nde yaşarken yaklaşık 16 milyon Azeri,İran İslam Cumhuriyeti'nin kuzeyinde (Güney Azerbaycan), 330 bini Gürcistan'da ve 110 bini Ermenistan'da yaşamaktadır.
ÖZBEK TÜRKÇESİ: Dilleri Karluk grubunda yer alan "Özbek Türkleri"nin büyük çoğunluğu Özbekistan Cumhuriyeti'nde (16,2 milyon) yaşamaktadır. Başta Tacikistan (1,5 milyon) olmak üzere Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Afganistan'da yaklaşık 3 milyon Özbek bulunmaktadır.
KAZAK TÜRKÇESİ: Kazakça, Türk dillerinin Kıpçak grubunda yer alır."Kazak Türkleri"nin büyük bölümü Kazakistan'da yaşarken, komşu cumhuriyetlerde de (özellikle Türkmenisten, Moğolistan)Kazak azınlıklara rastlanır ve toplam nüfusları 9 milyonu aşar. Kırgız Türkçesi: Kırgız dili, Kırgız-Kıpçak grubunda yer alır ve bu dili konuşan Kıgızların sayısı, diğer komşu cumhuriyetlerde yaşayanlarla birlikte 4 milyonu bulur.
TÜRKMENCE: Türkmenistan Cumhuriyeti'nde bugün 3 milyon, diğer bölgelerde de (İran, Irak, Afganistan) yine yaklaşık 3 milyon Türkmen yaşamaktadır. Dilleri Oğuz grubunda yer alır ve Anadolu Türkçesine çok yakın nitelikler taşır.
TATARCA:"Tatar Türkleri"nin 2 milyonu Rusya Devleti'nin içinde (Moskova'nın yaklaşık 750 km güneydoğusunda) Tataristan Özerk Cumhuriyeti'nde (Kazan Tatarları) yaşarken, 1,1 milyon Tatar yine Rusya içindeki Başkurdistan Özerk Cumhuriyeti'nde, 350 bini Kazakistan'da ve 300 bini ise Kırım Yarımadası'nda (Kırım Tatarları) yerleşmiştir. Dilleri Kıpçak grubundandır.
BAŞKURT TÜRKÇESİ: Günümüzde Başkurdistan Özerk Cumhuriyeti'nde (Moskava'nın yaklaşık 1.250 km Güneydoğusu'nda 1milyon, diğer bölgelerde ise 1,6 milyon Başkurt Türkü yaşamaktadır. Dilleri Kıpçak grubunda yer alır.
KARAKALPAK TÜRKÇESİ: Dilleri Kıpçak grubunda yer alan Karakalpak Türkleri,Özbekistan'da (Aral Gölü'nün güneyinde) Karakalpak Özerk Cmmhuriyeti'inde yaşarlar; nüfusları 500 bin civarındadır.
ÇUVAŞ TÜRKÇESİ: Çuvaşistan Özerk Cumhuriyeti'nde (Moskova'nın yaklaşık 600 km güneydoğusunda, Tataristan Özerk Cumhuriyeti'nin kuzeybatısında) 950 bin civarında Çuvaş Türkü yaşamaktadır.
SORS TÜRKÇESİ: Kültür ve dil yönüyle Hakas ve "Altay Türkleri"ne çok yakın olan Sors Türkleri Rusya'nın Kemerowo bölgesinde (Alma-Ata'nın yaklaşık 1.750 km kuzeydoğusunda) yaşarlar; sayıları 17.000 dolayındadır.
ALTAY TÜRKÇESİ: Altay (Oyrat) dili Kırgız-Kıpçak grubunda yer alır. Bu dili konuşan 60 bin Altay Türkü Altay Özerk Cumhuriyeti'nde (Rusya Cumhuriyeti'nde Kemerowo'nın güneyinde, Moğolistan sınırında) yaşarken 70 bini ise diğer bölgelere yerleşmiştir.
UYGUR TÜRKÇESİ: Türklerin ilk yazılı eserlerinde kullanılan Uygurca,Karluk dil grubunda yer alır. Bu lehçeyi konuşan yaklaşık 16 milyon Uygur Türkü (bazı kaynaklara göre 20-23 milyon) günümüzde Batı Çin'de
(Doğu Türkistan'da), çok azı ise Rusya'da yaşamaktadır.
GAGAVUZ (GÖKOĞUZ) TÜRKÇESİ: Dilleri Oğuz dil grubunda yer alan dolayısıyla Anadolu Türkçesine çok yakın olan Gagavuz Türkleri Moldavya'nın güneyinde 1991 yılında kurulan Gagavuz Özerk Cumhuriyeti'nde yaşamaktadırlar; nüfusları yaklaşık 160 bindir. Ayrıca Balkanlar'da ve Rusya'nın çeşitli bölgelerinde dağılmış küçük topluluklara da rastlanır. Stavropol Türkçesi: Türkmence ve Nogay diline çok yakın olan bu dil, bölgeye göç etmiş Türkmenler tarafından konuşulmaktadır.
KUMUK TÜRKÇESİ: Kumuk Türkçesi Kıpçak grubundan olmakla birlikte Anadolu, Azeri ve Karaçay dillerine yakınlık da gösterir. Toplam nüfusları 300 bin kadar olan "Kumuk Türkleri"nin yaklaşık 250 bini Dağıstan bölgesinde (Kuzeydoğu Kafkasya'da) yaşamaktadır.
KARAÇAY TÜRKÇESİ: Karaçay dili Kıpçak grubundan olup, Karaçay-Çerkes Özerk Cumhuriyeti'nde (Gürcistan'ın 200 km kuzeyinde) yaşamakta olan yaklaşık 160 bin Karaçaylı tarafından konuşulmaktadır. Balkar (Malkar) Türkçesi: Dilleri hemen hemen Karaçay Türkçesi ile aynı olan Balkar Türkleri Gürcistan'nın kuzeyinde, bu ülkeye komşu olan Balkar Özerk Cumhuriyeti'nde yaşamaktadır; sayıları 85 bin civarındadır.
KARAİM TÜRKÇESİ: Kıpçak dil grubuna ait Karaim dili bugün çok az Karaim Türkü tarafından konuşulmaktadır. Bunlar, Ukrayna'nın batısı, Litvanya ve Polanya'da yaşamaktadır.
HAKAS TÜRKÇESİ: Hakas Türkçesi Kırgız dil grubuna çok yakın olup,Hakas Özerk Cumhuriyeti'nde yaşayan yaklaşık 80 bin Hakas Türkü tarafından konuşulmaktadır.
NOGAY TÜRKÇESİ: Nogay Türkleri, Stavropol ve Dağıstan Bölgesi,Çeçen-İnguş Cumhuriyeti ve de Karaçay-Çerkes bölgesinde dağınık olarak yaşamaktadırlar. Dilleri Kıpçak grubunda yer alan "Nogaylar"ın sayısı 75 bin dolayındadır.
TUVA TÜRKÇESİ: Yaklaşık sayıları 220 bin tahmin edilen "Tuva Türkleri"nin 200 bini Tannu-Tuva Halk Cumhuriyeti'nde (Moğolistan'nın kuzey sınırına komşu bölgede) yaşamaktadır.
YAKUT (SAKA) TÜRKÇESİ: Moğolcanın etkisi ile hayli değişikliğe uğrayan Yakut dili, tahmini sayıları 400 bin olan ve büyük çoğunluğu Yakut Özerk Cumhuriyeti'nde (Çin sınırına 1.250 km uzaklıktaki Doğu Sibirya'da) yaşayan Yakut Türkü tarafından konuşulmaktadır.
KASKAY TÜRKÇESİ: Anadolu ve Azeri Türkçesine çok yakın bir Türkçe ile konuşan Kaskay Türkleri, Hasme Türkleri ile birlikte Iran'ın güneyinde yaşarlar; sayıları 700 bin dolayındadır.
AHISKA (MESKETİ, MEŞET) TÜRKÇESİ: Dilleri Oğuz grubunda yer alan Ahıska Türkleri günümüzde dağınık olarak Özbekistan, Kırgızistan,Azerbaycan ve Türkiye'de yaşamaktadırlar. Sayıları 200 bin civarındadır.
SONUÇ
VI. Yüzyılın ikinci yarısından sonra kuzeye, güneye ve önemli ölçüde de batı yönüne göçe başlayan Türk kavimleri, XV. Yüzyılın ortalarında bugünkü Bulgaristan sınırına ulaştılar. 1960'lı yılların başında Orta Avrupa'ya yönelen işçi göçünü, bu göçün devamı olarak nitelendiren bazı yazarlar da görüyoruz. Bu göçler sırasında sahip olunan özgün kültür, etkilenişim içinde bulunan diğer kültürlerle zenginleşmiş,ancak anadil olarak konuşulan Türkçe korunmuş ve böylelikle dil çok geniş kıta parçalarına yayılmıştır.
Birleşmiş Milletler'in 1990 yılına ait istatistiklerine göre Türkçe, 165 milyon dolayında kişi tarafından anadil olarak konuşulmaktaydı. Böylelikle dilimiz Çince, Hintçe, ingilizce ve ispanyolcanın arkasından en büyük (yaygın) dil karakterine sahiptir. Nüfus artışının ortalama % 1,5 olduğu varsayılırsa bu sayının artık 180 milyona yaklaşması gerekir. Çincenin, Çin ve Tayvan dışında Güneydoğu Asya ülkelerindeki Çin azınlık tarafından konuşulduğu, Hintçenin yalnızca Hint Yarımadası'nda yayıldığı düşünülürse, Türkçe, ispanyolca ve ingilizce gibi dünyada geniş coğrafyaya yayılmış diller arasında yer alır. Bunlardan ingilizce, Büyük Britanya dışında, Kuzey Amerika kıtasında , Güney Afrika Cumhuriyeti'nde (ingiliz kökenliler tarafından) ve Avustralya'da anadil olarak konuşulmaktadır.
İspanyolca, İspanya dışında Orta (ABD'nin güneyi dahil) ve Güney Amerika'da(Brezilya dışında) yayılmıştır. Türkçenin ise Rusya Federasyonu'nun Pasifik kıyılarından başlayıp, Orta Asya, Kafkasya, Anadolu ve Trakya'yı aşıp Orta ve Batı Avrupa'daki Türklerle, ayrıca az sayıda da olsa Kuzey Amerika'ya göç etmiş Türkler tarafından anadil olarak konuşulmakta olduğunu, böylelikle Afrika kıtası ve Güney Asya dışında (değişik yoğunluklarda) tüm Kuzey Yarımküre'ye yayıldığını görüyoruz.
Kaynaklar:
[1] World Fact Book 94, CIA (http).
[2] Informationen zur politischen Bildung; Die Sowjetunion 1953-1991, Nr. 236, 3. Quartal 1992.
[3] Council of Europe (Hrsg), Sopeni,Netherland-1993; Statistisches Bundesamt, Wiesbaden, Sopeni, Report-Turkey, Oct-1993.
[4] Türkler, "s.c.t. Listesi
[5] Türk Dili, Prof. Dr. Muharrem Ergin

Türk lehçelerİ

Lehçeler
Lehçeler, bir dilin bilinmeyen, çok eski dönemlerinde ayrılmış kollarına denir. Başka bir deyişle, bir dilin birbirinden uzak bölgelerde, çeşitli nedenlerle, ses, söz dizimi ve söz varlığı bakımından değişikliğe uğramış biçimine (Alm: Dialekt; Fr: dialecte; İng: dialect) denir.
Tanımlardan da anlaşılacağı gibi, 'agızda genellikle ses ve söyleyiş farklılığı varken, lehçede ses ve söyleyiş farklılığıyla birlikte, dilin yapısı (söz dizimi) ve söz varlığı da değişmektedir. O kadar ki, bu farklılıklar zamanla lehçelerin birer dil olmasına bile yol açmaktadır. Söz gelimi, Latincenin çeşitli lehçeleri arasındaki farklılık zamanla o kadar büyümüştür ki, sonunda Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, Rumence gibi diller ortaya çıkmıştır.
Adriyatik Denizi'nden Çin Denizi'ne kadar uzanan çok geniş bir coğrafyada yaşayan Türkçe de birçok lehçelere ayrılmıştır: Batı Türkçesinin Anadolu, Azerî, Türkmen lehçeleri gibi ve Özbek lehçesi, Kazak lehçesi, Kırgız lehçesi...
Lehçenin ayrı bir dile dönüşmesi olayına Türk dilinde de rastlanmaktadır. Yaşayan Türk lehçelerinden ikisi, bugün artık birer dile dönüşmüştür. Bunlardan biri, Sibirya'da Lena Nehri'nin iki yanında yaşayan Yakut Türklerinin konuştuğu Yakutça diğeri ise, Orta Volga bölgesinde Kama Irmağı'nın Volga'ya kavuştuğu yerde yaşayan Çuvaş Türklerinin dili olan Çuvaşçadır.
Bir dilin lehçeleri arasındaki bağı ya da farklılıkları en iyi lehçeler sözlüğü ortaya koyar. Örneğin, W. Radloff'un "Türk Lehçeler Sözlüğü" bu nitelikte bir sözlüktür. Hüseyin Kâzım'ın "Büyük Türk Lugatı" da bu alanda hazırlanmış büyük bir eserdir. Türk lehçeleri hakkında ilk bilgileri veren eserse Kaşgarlı Mahmut'un ölümsüz eseri "Divan-ı Lügat-i Türk"tür.
Türk Dilinin Lehçeleri:
1. Çuvaşça
2. Yakutça
Türk Dilinin Şiveleri (kavim adları ile):
Sibirya ve Altay alanı:
1. Karagas
2. Soyan
3. İrtiş ve Tobol 
4. Altay 
5. Telengit
6. Teleüt
7. Tuba
8. Kumandı
9. Lebed
10. Sagay
11. Beltir
12. Kaç
13. Koybal
14. Kızıl 
15. Şor
16. Kamasin
17. Çalım ve Çat
Doğu Türkistan alanı
18. Uygur
19. Sarı Uygur
20. Tarançi
Batı Türkistan alanı
21. Karakalpak
22. Özbek
23. Kırgız
24. Kazak
25. Türkmen
Kafkasya ve İran alanı
26. Nogay
27. Kundur
28. Karaçay
29. Balkar (Malkar)
30. Kumuk
31. Azeri
32. Kaşkay
33. Afşar
34. Kacar
35. Şahseven
36. Karadağlı
37. Karapapak
38. Hamse
39. Halaç
40. Kengerlu
41. Horasani
42. Karayi
43. Karaçorlu
Kuzey alanı (Urallardan Balkanlara kadar)
44. Kazan, Tatar
45. Atrahan
46. Başkırt
47. Kırım
48. Karayim
49. Gagavuz
50. Türkiye, Oğuz
TÜRKÇENİN LEHÇELERİ VE YAYILDIKLARI COĞRAFYA
Burada, (biri dışında) tüm Türk topluluklarının kendi dillerini yani Türkçenin lehçelerini ve şivelerini anadil olarak konuştukları kabulu kesinlikle yanlış olmayacaktır. İkinci dil olarak ise, geçmişte veya günümüzde de bağımlı bulundukları devletlerin resmi dilini konuşmaktadırlar. Bunlar içinden en önemlileri Rusça, Çince, Farsça, Bulgarca ve Ukraynaca'dır. Kuşkusuz bu dillere ayrıca Arapça, Yunanca ile 1960'dan sonra Türklerin işçi olarak yabancı ülkere göçü sonucu öğrendikleri diller olanAlmanca, Hollandaca Fransızca ve İngilizce de eklenebilir.
ANADOLU TÜRKÇESİ: Anadolu Türkçesi, Türk dilleri içinde Oğuz dilleri grubunda yer alır. Toplam nüfusları 60 milyona yaklaşan ve Anadolu, Trakya, Kuzey Kıbrıs'ta (Kıbrıs'taki Türk nüfusu yaklaşık 140 bindir) yaşayan Anadolu Türkleri tarafından konuşulan bu dil, Türk lehçeleri arasında en büyük grubu oluşturur. Ayrıca bu lehçe, şu Türk azınlıklarının da ana dilini oluşturmaktadır:
Türk Azınlıklar - Nüfus 
  • Bulgaristan Türk azınlığı 750.000
  • Batı Trakya Türkleri (Yunanistan) 140.000
  • Makedonya Türk azınlığı 66.000
  • Irak Türkmenleri 300.000
Başta Almanya olmak üzere;
  • Almanya (1.920.000)
  • Hollanda (250.000)
  • Fransa (240.000)
  • Belçika (85.000)
  • İngiltere (65.000) ve
  • Danimarka'ya (37.000)
1960'lı yılların başından itibaren göç etmiş Türkler 2.600.000

YENİ TÜRKÇE

 Modern Türk yazı dilleri döneminin bir önceki safhasını oluşturan Yeni Türkçe dönemi 16. yüzyıldan itibaren Türk dili alanında mahallî dil özelliklerinin mevcut yazı diline girmeye başladığı dönemdir. Bir anlamda bu yeni dönem, Modern Türk yazı dillerinin şekillenmeden önceki hazırlık devresini oluşturmaktadır. Tarih boyunca geniş bir siyasî coğrafya içinde yer alan Türklüğün, ayrı ayrı siyasî teşekküllerde bulunmakla birlikte, müşterek bir edebî dilde buluştuğunu ve 15. yüzyılın ilk yarısından itibaren İslâmî Türk muhitinde iki edebî dil/yazı dilinin mevcut olduğunu biliyoruz. Balkanları, Anadolu’yu ve Azerbaycan’ı içine alan ve Oğuz temelinde şekillenen Batı Türk yazı dili ile Uygur-Karluk ağzı temelinde şekillenen İdil-Ural ve Orta Asya sahasını içine alan Doğu Türk yazı dilidir. Her iki yazı dilinin sınırları çeşitli sosyal, siyasî ve coğrafî hareketlenmelerle birbirine yer yer geçmiş, aralarındaki organik bağı korumuş, ayrıca bulunduğu coğrafya içinde etnik unsurlarının da yazı diline dahil edilmesiyle yazı dili gelişim süreçleri tamamlanmıştır. Osmanlıcanın temsil ettiği Hem Batı Türk yazı dili alanında hem de Çağataycanın temsil ettiği Doğu Türk yazı dili alanında Türkçenin yerel konuşma ağızlarının yazı dillerini etkilemesiyle, Genel Türk dillerinde yeni varyasyonlar oluşmaya başlamış, 20. yüzyıldaki Modern Türk yazı dillerinin temelleri bu dönemde atılmaya başlanmıştır.


 Modern Türk dili dönemi (20.yy-) Modern Türk Dili alanı daha öncede söylediğimiz gibi Balkanlardan Büyük Okyanusa, Kuzey Buz Denizinden Tibet'e kadar uzanan çok geniş bir alandır. Türk dilinin tarihsel gelişim süreci içinde bir takım iç ve dış faktörlerle çeşitli kollara, diyalektlere ayrıldığını daha önce ifade etmiştik. Bugün Türk lehçelerinin büyük bir kısmı devlet dili, yazı dili, edebî dil, edebiyat dili, vb. statüsünde kullanılmaktadır: Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan Cumhuriyetleri; Rusya Federasyonu içinde Tataristan, Başkurdistan, Çuvaş, Kabartay-Balkar, Karaçay-Çerkes, Dağıstan, Tuva, Saha (Yakut), Altay, Hakas Cumhuriyetlerinde, bu 14 cumhuriyetlerin adıyla aynı adı taşıyan Türk lehçeleri bu sayılan cumhuriyet, bağımsız cumhuriyet ve/veya muhtar cumhuriyetlerde belirtilen statüye sahiptir. Çin Halk Cumhuriyetinde Şincan Uygur Özerk bölgesinde yaşayan Uygur Türklerinin kendi yazı dillerini kullanmaktadırlar 9 . Bugünkü modern Türk dili alanını coğrafi ve lingusitik esaslarda 6 gruba ayırarak size kısaca bahsetmek istiyorum: 1. Güney-Batı Türk ~ Oğuz Türk Lehçeleri 2. Güney-Doğu ~ Uygur ~ Karluk Lehçeleri 3. Kuzey-Batı ~ Kıpçak Türk Lehçeleri 4. Kuzey-Doğu ~ Sibirya Türk Lehçeleri 5. Çuvaşça 6. Halaçça GÜNEY-BATI TÜRK LEHÇELERİ (OĞUZ) 1. Türkiye Türkçesi 2. Azerice 3. Gagauzca 4. Türkmence 5. Horasanca Yukarıdaki beş lehçeyi Oğuz grubu Türk lehçeleri olarak kabul ediyoruz. Bu lehçeler içinde Horasancanın yazı dili yoktur. Diğer Türk lehçeleri birer yazı dilidir. Türkçe, Azerice ve Gagauzca birbirine çok yakın Türkçelerdir. Türkmence Oğuz grubu içinde özellikli bir yere sahiptir ve Oğuz coğrafyasının en doğusunda yer alır ve dolayısıyla Doğu Türkçesine yakın ve temas hâlindedir. Oğuz grubu içinde konuşur sayısı ve konuşurlarının dağılımlı coğrafyası bakımından en büyük grup Türkiye Türkleridir. Türkiye Türkçesi, Türkiye’de, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Balkan Ülkeleri, Yunanistan, Bulgaristan, Eski Yugoslavya topraklarında, Makedonya ve Romanya’da, Batı Avrupa ülkeleri ile Avusturalya kıtasında konuşulmaktadır. Türkiye’de 1928 yılında harf devrimi ile Latin yazısı kabul edilmiştir.





 Türk yazı dili İstanbul ağzı temelinde şekillenmiştir. Türkiye Türkçesi Anadolu ve Rumeli ağızları olmak üzere zengin bir alt diyalekt alanına sahiptir. Gagauz Türkçesi Oğuz grubunun en küçük kolunu oluşturur. Oğuzcanın en batıda kalan bu kolunu konuşanların büyük bir kısmı bugün Moldova cumhuriyetinin güneyinde ve Ukrayna’nın güneybatısında yaşarlar. Ayrıca Bulgaristan ve Dobruca’da ve Kafkaslarda da 9 Bkz. http://www.humanity.ankara.edu.tr/turklehceleri/hakkimizda.htm 15 yaşayan Gagauz toplulukları vardır. Gagauzlar Hristiyan Türklerdendir. 20 Ağustos 1990’da Moldova’da Gagauz yeri adlı özerk bir devlet kurmuşlardır. Devletlerinin resmî konuşma dilleri, Gagauzca, Romence ve Rusçadır. Gagauz Türkçesi aslında dilbilimsel açıdan baktığımızda Türkiye Türkçesinin bir ağzıdır. 1957’de Sovyetler birliği içinde yazı dili olarak resmî statüsünü kazanmıştır, 1996’ya kadar kiril harfleriyle yazılmıştır. Bugün Slavcanın yoğun etkisi altındadır. Özellikle Gaguzcanın sözdiziminde bu Slav etkisi dikkati çeker. Gagauzcadan sonra Türkiye Türkçesine en yakın Türkçe; Azerbaycan Türkçesi, Azerbaycan cumhuriyeti, Ermenistan’da, Gürcistan ve en kalabalık olarak İran’da konuşulmaktadır (Tebriz ağzı, Kaşkay-Eynallu ağızları). Irak’ta konuşulan Kerkük Türkçesi de Azerbaycan Türkçesinin bir ağzı olarak kabul edilmelidir. 19. yüzyılın ikinci yarısında Rus işgaliyle ikiye bölünen Azerbaycan’ın tarihinde Türkmençay antlaşması (1828) ile yeni bir dönem başlamıştır. Kuzey Azerbaycan Rus hakimiyetine girerken, Güney Azerbaycan’da İran hakimiyeti altına girmiş, dolayısıyla Azerbaycan Türklüğü iki farklı fikrî ve kültürel, dini çevrede yaşamıştır. İslamın Şia geleneğine bağlı Güney Azerbaycanlılar bölgenin Lingua Franca’sı olan Farsçanın kuvvetli tesiri altında, İran kültürüyle içiçe yaşamaktadırlar. Türkmen Türkçesi öncelikle yoğunlukla Türkmenistan cumhuriyetinde, İran ve Afganistan’da konuşulmaktadır. Türkmen Türkçesinin bir ağzı olan Türühmen Kafkasya’da, Stavropol’dan Astrahan’a kadar olan yörelerde konuşuluyor.

Oğuz grubu içinde eski Oğuz Türkçesinin özelliklerini en iyi korumuş olan lehçe ise Türkmencedir. Türkmenler köken olarak Oğuz boylarına dayanırlar. 11. yüzyıl Türk kaynaklarından itibaren Türkmen etnonimine kaynaklarda rastlanmaktadır. 1917’den itibaren Sovyetler Birliği içinde yer alan Türkmenistan, 1991’de birliğin dağılmasıyla 27 Ekim 1991’de bağımsızlığını kazanmıştır. Başkenti Aşgabat olan Türkmenistan bugün bağımsız Türk cumhuriyetlerinden biridir. Azeriler gibi Türkmenler de bugün Latin yazısını kullanmaktadırlar. Türkmenler 1996’dan itibaren Latin yazısını kullanmaktadırlar. Türkmen Türkçesi, Türkçenin ses tarihi araştırmaları için son derece önemlidir. Ana Türkçenin aslî uzun ünlülerini Yakut ve Halaç lehçeleriyle birlikte sistemli olarak koruyan bir Türk lehçesidir. Oğuz dünyasının doğu kolunda yer alan Horosan Türkçesi, İran’ın kuzey-doğusunda, Horosan bölgesinde konuşulur. Yakın zamana kadar bu Türk lehçesi ile ilgili fazla bir şey bilinmemekteydi. Bu lehçenin Türkmencenin bir ağzı olduğu düşünülüyordu. Ancak Alman Türkolog G. Doerfer’in alanda yaptığı önemli çalışmalarla (1969) Horosan Türkçesinin de Oğuz grubu içinde diğer lehçeler gibi eş değerde özelliklere sahip bir dil olduğu ortaya konmuştur. Horosan Türkçesi Türkmenceye benzemekle birlikte birçok özellikleriyle ondan ayrılır. Oğuz lehçelerinin konuşulduğu coğrafyayı ve tahmini konuşur sayılarını şu şekilde verebiliriz 10 : 10 Türk lehçelerini konuşanların nüfusla ilgili bilgileri H. Boeschoten “The Speaker of Turkic Languages”, The Turkic Languages, Lars Johanson/Eva Csato, 1998, s. 1-5)’e dayanılarak verilmiştir. 16

Eski Anadolu Türkçesi (11-15. yy)

 Orta Türkçe döneminin batı kolundaki Türk yazı dilinin öncülüğünü Oğuzlar yapmıştır. Daha önce 11. yüzyılın Orta Asyadaki Türk kavimleri için bir göç devri olduğunu ifade etmiştik. Batıya doğru Orta Asyanın içlerinden hareket eden bir başka büyük Türk boyu da Oğuzlar olmuştur. Horosan ve İran’dan batıya doğru uzanarak 13. yüzyılda Azerbaycan, Anadolu ve Irak bölgesinde Oğuz Türkçesi temelinde oluşturulan Eski Anadolu Türkçesi, Orta Türkçe dönemi içinde Batı Türk yazı dili alanının temsilcisi olmuştur. Bugünkü Türkiye Türkçesinin yazılı tarihî gelişimini Anadolu’da 13. yüzyıldan itibaren başlatabiliriz. Eski Anadolu Türkçesi veya eski Oğuz Türkçesi olarak adlandırabileceğimiz bu tarihî devre 13 ve 15. yüzyıllar arasında Anadolu’da yerleşen Oğuz Türklerinin kendi lehçeleri temelinde kurdukları yazı dilidir. Tarihî Türk dilinin batı kolunu oluşturan bu sahada Oğuz Türkleri 11. yüzyıldan itibaren varlık göstermeye başlamış olmalarına rağmen 11.yüzyıldan 13. yüzyıla kadar olan Oğuz Türkçesinin gelişimi, yazı dili durumuyla ilgili bilgilerimiz, bu döneme ait fazla yazılı kaynak, edebi eser günümüze ulaşmadığı için yetersizdir. Ayrıca 11.-13 yüzyıl Oğuz Türkçesinin kendi özel lehçe yapısına dayalı tam bir biçimlenmeye giremediği için Karahanlı yazı dili geleneğinden büsbütün ayrılmadığı görülmektedir. Bu nedenle bu devirden kaldığı düşünülen birkaç edebî eserde Karahanlı ve Oğuz yazı dili özellikleri karışık olarak bulunmakta ve eserlerin dili karma özellik göstermektedir. Genel çizgileriyle Selçuklu Devletinin yıkılışından Osmanlı Devletinin imparatorluk temelleri atışına kadar geçen dönemi kapsayan 13-15. yüzyılardaki Oğuz Türkçesi temelinde Batı Türk yazı dili, Doğu Türk yazı dilinden ayrı müstakil bir gelişme seyri göstermiştir. Anadolu bölgesinin geçirdiği siyasi ve sosyal gelişmelere paralel olarak Eski Anadolu Türkçesi kendi içinde üç alt bölüme ayrılır.


 1. Selçuklu Dönemi Türkçesi (11-13.yy) 2. Beylikler Dönemi Türkçesi (14.-15yy) 3. Osmanlı Türkçesine Geçiş Dönemi (15.yy ortaları) 12 Osmanlı Devletinin, Fatih Sultan Mehmed’in 1453’te İstanbul’u fethiyle başlayan İmparatorluk çağına geçişiyle birlikte Türk yazı dili de farklı bir gelişme boyutuna girmiştir. Bu dönemde oluşmaya başlayan yazı dilinin Eski Anadolu Türkçesinden en önemli farkı, dildeki Arapça ve Farsça unsurların gerek söz varlığı, gerekse sentaktik yapılar bakımından son derece yoğun olarak sarılmış olmasıdır. Devletin yükseliş döneminde Osmanlıca veya Osmanlı Türkçesi yerel bir konuşma dilinden, çeşitli ağızları konuşanlar arasında bir iletişim aracı olma durumuna gelişti. İmparatorluğun çok geniş alanları içinde milletler üstü geçerlilik kazandı ve bir prestij dili olarak Arapça ve Farsçadan da birçok unsuru alarak standart bir dil durumuna geldi. 20. yüzyıl başında ise yerine yeni bir yazı diline, Türkiye Türkçesine bıraktı. Çağatay Türkçesi dönemi (15.yy-19.yy sonu) Orta Türkçenin son dönemini temsil eden Çağatay Türkçesi ise 15. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar devam eden yazı dili dönemidir. Çağatay edebî dili bir yandan Hakaniye (Karahanlı), diğer yanda da Harezm Türkçesi tesiri altında Çağatay ulusundan meydana gelen yazı dilidir. Bu terim geniş manasıyla Moğol istilasından sonra Orta Asya’da meydana gelmiş Türk edebiyatı, dar anlamıyla Timürlüler (1405-1502) devrinde meydana getirilen dil ve edebiyatı karşılamıştır. Klâsik şeklini Nevayinin eserlerinde bulan Çağataycanın itibarı ve ağırlığı son derece büyük olmuş, bir devlet dili, yazı dili olarak 20. yüzyılın başına kadar Oğuzlar dışındaki Türk boyları ve onların kurdukları devletlerde kullanılmıştır. Çağatayca Rus ve Sovyet politikasının doğal bir gereği ve sonucu olarak, var olan ağızların ve lehçelerin yazı diline dönüştürülmesi ile, yerini Modern Özbekçeye ve Yeni Uygurcaya bırakarak tarih sahnesinden çekilmiştir. Çağataycanın tarihî dönemlerini aşağıdaki gibi tasnif edebiliriz 8 : 1. Erken (İlk Çağatayca) veya Nevayî Öncesi devir (15. yy’ın ilk yarısı) Bu dönem Harezm Türkçesi ile Çağatay Türkçesi arasında geçiş özelliği taşımaktadır. Klâsik şeklini Nevayî ile bulan Çağatayca ile yazılmış eserlerde Nevayî’nin ilk Divan’ına kadar (1495) gittikçe azalan derecede Harezm Türkçesi özellikleri yer almaktadır. 1) Klâsik Çağatayca Devri (15. yüzyılın ikinci ve 16. yüzyılın ilk yarısı) 1469-1506 yılları arasında hüküm süren, Herat’ı siyasî merkez olması yanında devrin sanat ve kültür merkezi hâline getiren Hüseyin Baykara ile onun himayesinde bulunan Ali Şir Nevayî’nin başlattıkları dönemdir. 1507’de Özbeklere karşı yapılan savaşta ölen Baykara’dan sonra Klâsik Çağatay edebiyatı Şeybanîler tarafından Orta Asya’da, Babür ile de Hindistan’da olmak üzere iki bölgede devam etmiştir. Ali Şir Nevayi’ye kadar Çağatay Türk edebiyatı Altın Orda-Harezm lehçeleriyle karışık, dil bakımından istikrarsız bir durumda idi. Nevayi’nin büyük dehası bu karışık edebî dili; büyük ve geniş sahalara yayılmış olan Türk boylarının Özbekler, Kazak, Kırgızların, Uygurların, İdil-Ural Türklerinin müşterek tek edebî dili hâline getirdi. 19. yüzyıl ortalarına kadar bu durum devam etti. 8 Geniş bilgi için bkz. Janos Eckmann, Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi üzeri

Tarihî Kıpçak Türkçesi (13.-16.yy)


 Öte taraftan büyük Türk boylarından biri olan Kıpçaklar da batıya olan ilerlemelerinde, çeşitli Türk devletleri içinde varlıklarını hissettirerek Kıpçakçayı bir yazı dili, edebî dil hâline getirmişlerdir. Kıpçakların yayılma alanlarına baktığımızda, 10.-11. yüzyılda Kıpçak (Kuman) Türkleri, sınırları doğuda İrtiş ırmağından başlayarak Batı Sibirya’yı, Karadenizin kuzey bozkırlarını içine alan ve güneyde Kırım’dan Kuzey Kafkasya’daki Kuban ve Terek ırmaklarına kadar, kuzeyde Orta İdil sahasına kadar uzanan alanlarda yaşamakta idiler. Bununla birlikte tarih boyunca çeşitli sebeplere bağlı olarak birçok Türk ve yabancı kavimlerle ilişkileri olan Kıpçak Türkleri yerleştikleri sahalardaki etnik unsurlarla karışarak kolonize bir toplum olarak varlıklarını daima sürdürmüşlerdir. 13. yüzyıl başlarında cereyan eden ve tüm dünyayı etkisi altında bırakan Moğol istilâsı, Orta Asya’da, Kuman-Kıpçak Türklerinin yaşadığı sahalarda hem siyasî hem de coğrafî bakımdan büyük değişikliklere sebep olmuştur. Batu Han’ın kumandasındaki Moğol ordusu, 1237’de İdil Bulgarlarının üzerine yürümüş ve bunun sonucunda İdil-Bulgar ülkesi büyük ölçüde yıkıma uğramıştı. Bu güzergâhta yapılan seferlerde birçok Kuman-Kıpçak Türkü de Moğol ordusunun önüne katılmış, yerlerinden, yurtlarından edilmişti. Başka bir taraftan da Moğolların İdil bölgesine yaptıkları akınlarda önlerine kattıkları pekçok Kıpçak-Kuman Türkünün Orta İdil’e Bulgar topraklarına kadar geldikleri ve buradaki 4 Geniş bilgi için bkz. A. Melek Özyetgin, Ebû Hayyan, Kirâbu’l-İdrâk li Lisâni’l-Etrak, Fiil: Tarihî- Karşılaştırmalı Bir Gramer ve Sözlük Denemesi, Köksav: Tengrim Türklük Bilgisi Araştırmaları Dizisi:3, Ankara 2001, 21-37. 8 İdil-Bulgar halkı ile kaynaşarak, bu sahanın bütünüyle Kıpçaklaşmasında büyük rol oynadıkları görülmektedir. Ayrıca, bu sahada Bulgar Türkçesine karşılık Kıpçak Türkçesinin nüfuz kazandığı ve yaygınlaştığı görülür. Kıpçak Türklerinin gittikleri yerlerde oynadıkları kolonizatörlük rolü ve bulundukları sahaların Türkleşme sürecine olan katkılarını başka bir sahada, Kafkasya’da da görmek mümkündür. Moğol akınlarından sonra bir kısım Kıpçak Türkü Kuban boylarından ve Kafkas dağları eteklerinden Dağıstan’a kadar gitmişlerdir. Buradaki Türk zümrelerinin sayısını çoğaltmış ve bölgenin Türkleşme sürecini hızlandırmışlardır.




Dünyanın dört bir tarafına doğru olan bu mecburî göçlerin bir kısmı da batıda Macaristan ve Balkanlara doğru olmuştur. Bugün Avrupa’da ve Kafkaslarda bulunan Kıpçak varlığı, bu tarihî ve siyasî nedenlere bağlı gelişmelerin sonucudur. Göç eden Kıpçak Türklerinin dışında Deşt-i Kıpçak’ta kalan bir kısım Kıpçak Türkünün Moğolların hakimiyeti altına girdikleri görülür. 1240’lı yıllarda Batu Han komutasındaki Moğollar, tüm Deşt-i Kıpçak alanını ve Kırım yarımadasını ele geçirmiş ve burada yeni bir devlet düzeni tesis etmeye çalışmışlardı. Her ne kadar Kıpçak Türkleri Moğolların kurduğu devletler içinde onların egemenliği altında yaşamışlarsa da Moğolları hem kültür hem de dil bakımından etkilemişler ve tarihî seyir içinde bakıldığında oldukça kısa sayılabilecek bir süre içinde Moğolların Türkleşmesinde büyük rol oynamış ve onların kurdukları devlette hakim güç olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bilindiği gibi Çingiz Han döneminden itibaren, TürkMoğol devlet geleneğinin oluşumunda köklü bir kültüre ve medeniyete sahip Türklerin önemli katkıları olmuştur5 . 1241 yılında kesin olarak Deşt-i Kıpçak sahasında kurulmuş olan Altın Orda devleti içinde Kıpçak Türkleri hakim güç olan Moğolların, siyasî, sosyal ve kültürel hayatları üzerinde oldukça kuvvetli tesirleri olmuş, bu sahada Moğolların Türkleşmesinde önemli rol oynamışlardır. Özellikle Altın Orda hanlarından Berke Han’ın İslâmiyeti kabulünden sonra bu Türkleşme süreci hızlanmış ve Altın Orda devleti bir Türk-İslam devleti halini almıştır. Berke Han zamanında devletin, Büyük Cengiz birliğinden ayrılarak müstakil bir şekilde dünya tarihinde yerini almasından sonra Altın Orda devleti başarılı, parlak ve medenî bir gelişme süreci içine girmiş ve bünyesine zengin Kıpçak unsurunu da katarak devrinde dünyanın en güçlü devletlerinden biri olmuştur. 13. ve 14. yüzyıllar, Altın Orda’nın en parlak devirleri olmuştur. Türk kültürünün en önemli merkezlerinden biri olan Harezm’in de siyasî olarak Altın Ordu’ya bağlanmasından sonra Altın Ordu Devletinin dili, kültürü daha da zenginleşmiş; tarih sahnesinde Kıpçak Türklerinin medeniyetlerini gösterdikleri, varlıklarını sürdürdükleri yer Harezm ve Altın Ordu sahası olmuştur. Harezm sahasında gelişen Türk dili 5 Geniş bilgi için bkz. A. Melek Özyetgin, “Altın Orda Devlet Geleneğinde Uygur İzleri”, Altın Orda ve Varisleri İkinci Uluslar arası Konferansı (22-24 Nisan 2005), (Düz.) Ayaz-Tahir Türkistan İdil-Ural Vakfı, İstanbul (Basılmamış bildiri). 9 ve kültürü, Altın Ordu’da 14. yüzyıldan sonra hızla gelişmeye başlayan Altın Ordu-Kıpçak edebî diline nüfuz etmiştir 6 . Kıpçakların bahsettiğimiz bu geniş sahalara yayılmaları, tarihî Kıpçak Türkçesinin birden çok kolda, birbirinden nisbeten uzak coğrafyalarda, farklı dil ve kültür çevrelerinde gelişmesine neden olmuştur. Tarihî Kıpçak Türkçesi 13-16. yüzyıllar arasında güney Rusya steplerinde ve Mısır-Suriye olarak sınırlarını çizebileceğimiz Ön Asya’da, yani Mısır-Suriye bölgesinde konuşulan ve yazılan bir yazı dili olmuştur. Bu muhitlerin başında Deşt-i Kıpçak olarak adlandırılan coğrafyada Altın Ordu devleti etrafında şekillenen Kıpçak Türk yazı dili gelmektedir.


Buradaki yazı dili geleneğine, Kıpçaklarla kavim adı olarak tarihte birlikte anılan Kumanlar ve onların konuştukları Kuman Türkçesini de dâhil ediyoruz. Tarihte Kıpçak-Kuman adları uzunca bir süre yan yana geçmiştir. Aslında bu kavmî birlik iki ayrı kavmin sonradan birleşerek oluşturduğu bir birliktir. Kıpçakların yaşadıkları alanlarda bir araya gelen bu iki kavim kaynaşmış ve ortak diyebileceğimiz bir yazı dilini paylaşmışlardır. Öte yandan Kuman-Kıpçak Türkçesine ait de bugün elimizde son derece az belge vardır. Kıpçak sahasında Kumancayı karakterize eden en önemli eser bir tür sözlük olan Codex Cumanicus’tur (Kumanca El yazması). Altın Ordu çevresinde, Harezm yazı dili geleneğinin tesiriyle, Kıpçak lehçesi temelinde şekillenen yazı dilinde verilmiş, günümüze kadar gelen birkaç önemli edebî eser mevcuttur. Yine Kıpçak özellikli bir yazı diliyle kaleme alınmış o devre ait resmî devlet belgeleri, diplomatik mektuplar, fermanlar olan yarlık ve bitikler vardır. Genel olarak bakıldığında bu dönemden bize kalan eser sayısı son derece azdır. Bu sebeple tüm bu belgelerin devrin Kıpçak Türkçesi hakkında bize bilgi vermesi dolayısıyla önemi büyüktür. Altın Orda Hanlığının yıkılmasının ardından kurulan Kazan, Kırım, Astrahan, Kasım hanlıkları Altın Orda devlet geleneğini sürdürmüşlerdir. Özellikle Kazan ve Kırım Hanlıkllarında Altın Orda-Kıpçak yazı dili bir süre devam etmiş, ancak 1475’te Kırım’ın Osmanlılara ilhakı, 1552’de Kazan’ın Ruslar tarafından işgali ile, Tarihî Kıpçak Türk yazı dilinin gelişme süreci bu coğrafyada son bulmuştur. Kıpçak Türkçesinin Ön Asya’daki bir diğer kolunu, yine Altın Ordu geleneğine bağlı Memluk-Kıpçak Türkçesi oluşturmaktadır