Eski Türkçe Dönemi (6.yy-10.yy)
Türk dilinin kuramsal olarak Proto Türkçe diğer bir deyişle Ana Türkçe döneminden
sonra gelen ve Türkçenin yazılı metinlerle bilinen en eski devresi Eski Türkçe olarak
adlandırılmaktadır. Eski Türkçe dönemi kendi içinde uzun bir dönemdir. Bu dönem bugünkü
bilgilerimiz ışığında Türk dilinin en eski yazılı belgelerinin bulunduğu devreyi kapsamaktadır.
Bu dönem ayrıca Türkçenin işlek bir yazı dili olarak kullanıldığını da belgelendirebildiğimiz
en eski dönemidir. Bu döneme ait yazılı belgeler incelendiğinde, yazı dili tarihinin, edebî dil
olarak çok eskilere kadar gittiği açıkça görülmektedir
3
.
Eski Türkçe döneminde siyasî coğrafyaya hâkim unsur, 6. yüzyılın ortalarında Batı
Moğolistan’daki Altay dağları bölgesinde yaşayan ve aynı tarihte Çin’in kuzeyinde bugünkü
Moğolistan’da, büyük bir devlet kuran (550-630, 680-745) Eski Türkler yani Köktürklerdi.
Bu dönemdeki söz konusu Türkçe de bu Köktürklerin diliydi. Ayrıca bu dil 8. yüzyıl
ortalarında Moğolistan’daki Köktürk egemenliğine son vererek orada bir devlet kuran
Uygurlarla (745-840), Şincan’daki Tarım havzasında Koço-Turfan Uygur devletini (850-
1250) kuran yerleşik Maniheist ve Budist Uygurların da diliydi.
Eski Türk çağlarından bugüne kalan metinler; Türklerin kendi dillerinin yazımında birden
çok alfabeyi kullandıklarını göstermektedir. Köktürk dönemine ait metinlerin hemen hemen
hepsi Türk Runik yazısıyla yazılmıştır. Bir anlamda eski Türk çağında Runik yazısı Türklerin
asıl kullandığı alfabe değerinde olmuştur. Yine Eski Türk çağında oluşan yeni din çevreleri
(Maniheizm, Budhizm) yeni alfabeleri de peşinden getirmiştir. Runik yazısından sonra Eski
Türkçe döneminde Mani ve Uygur yazısı Türkçenin yazımında kullanılmıştır. Yine bu çağda
Hristiyan olan Türklerin Uygur alfabesi yanında Süryani alfabesini de kullandıkları elde
mevcut olan metinlerden anlaşılmaktadır. Yine Sogd, Brahmi, Tibet ve Çin yazılarının
Türkçenin yazımı için az da olsa kullanıldığını belgeleyen metinler bugün elimizde mevcuttur
(Barutcu-Özönder 2002: 485).
Eski Türkçe dönemine ait yazılı belgelerin büyük bir çoğunluğu taş üzerine yazılmıştır.
Bengü taş olarak adlandırılan bu abideler sonsuzluğu simgeleyen kaplumbağa kaideleri
üzerine oturtulmuştur.
Eski Türk çağından bugüne kalmış olan Türk-runik yazılı belgeleri oldukça geniş bir
coğrafî alana yayılmıştır: Güney Sibirya’da yukarı Yenisey yöresinde, Abakan-Minusinsk ve
Tuva bölgesinde, Kuzeydoğu Sibiryada Baykal gölü ve Lena kıyısında, Moğolistan’ın türlü
3 Konuyla ilgili geniş bilgi için bkz. F. Sema Barutcu Özönder, “Eski Türklerde Dil ve Edebiyat”, Türkler, C.III,
Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, 481-501; Semih Tezcan “En Eski Türk Dili ve Yazını”, Bilim, Kültür ve
Öğretim Dili Olarak Türkçe, TTK yayınları, Ankara 1978, 271-383.
5
yörelerinde (en çok Orhon ve Selenga ırmakları boyunda) Kırgızistan ve Kazakistan’ın türlü
yörelerinde yer almaktadır.
Köktürklerden kalan bu yazıtlar arasında yazılış tarihleri en kesin olanlar ve doğrudan
doğruya Türk dili ve tarihi için kaynaklık edenler, 8. yüzyıla ait Orhun Abideleri ya da
Köktürk abideleri olarak bilinen Költügin (732), Bilge Kağan (735) ve Tonyukuk (720-725?)
yazıtlarıdır. Bugün için en uzun ve sağlıklı olarak bugüne kadar korunan yazıtlar Orhun
yazıtları olmuştur. Köktürk veya Orhun abidelerinin bulunması, Türk dili tarihi açısından son
derece önemlidir. Türkoloji çalışmalarına yeni bir boyut getirmiş ve açıklık kazandırmıştır.
Özellikle Wilhelm Thomsen’in yazıtların alfabesini 1893’te deşifre etmesinden ve bu runik
yazılı belgelerin Türklere ait olduğunun anlaşılmasından sonra Türkoloji alanına dünya bilim
çevresinde özel bir ilgi gösterilmiş, Türkoloji araştırmaları hızla ilerlemiştir.
II. Köktürk Kağanlığının yıkılmasından sonra Türk Kağanlığının başına geçen Uygurlar
devletlerini, Köktürk devletinin sahip olduğu mirasın üzerine kurdukları için, bu devletin yani
bozkır kültürünün geleneğini sürdürüyordu. Eski Türkçenin son dönemlerinde Türkler farklı
dinî muhitlere girmişlerdir. Özellikle Maniheizm, Budizm ve Hristiyanlık ile tanışan Uygur
Türkleri merkezi Koço olan ve hâkimiyeti 400 yıl kadar sürecek, yerleşik hayat düzeninde,
yeni bir devlet meydana getirdiler. Özellikle Turfan Uygurları 10. yüzyıldan itibaren gelişen
ve 11-12. yüzyılda olgunluğa erişen Türk medeniyetinin kurucusu olmuşlardır. Uygur
boylarının bir kısmı Çin’in Kansu bölgesine yerleşmiş ve burada kısa ömürlü devletler
kurmuşlardır. Farklı dinler ile yeni bir kültür muhitine dâhil olan Uygurların kullandığı dil,
yazı dili geleneği Köktürk dönemi Türk yazı dilinden farklı değildi. Teknik olarak Eski
Türkçe dönemini kendi içinde biz Köktürkçe ve Uygurca olarak ikiye ayırıyoruz. Daha önce
de belirttiğimiz gibi bu iki dönem arasındaki farklar fazla olmayıp, Eski Türk çağında 11.
yüzyıla kadar tek Türk yazı dili geleneği hâkim olmuştur. Aynı yazı dili bazı fonetik
farklılıklarla ve değişen alfabelerle sürekliliğini korumuş ve işlek bir edebî dil olarak varlığını
sürdürmüştür. Uygurca yazma eserlerin çoğu Sogd yazısının işlek biçiminden geliştirilmiş
Uygur alfabesiyle yazılmıştır. Bu alfabe Türklerin Türk dilini yazmak için kullandığı ikinci
alfabedir. Bunun yanında az da olsa bir kısım metinler Mani alfabesi ile yazılmıştır. Yerleşik
hayattaki Uygurlar Budizm, Maniheizm ve ve Hristiyanlık çevresinde çok zengin bir edebiyat
yarattılar. Bu dinlere ait dinî eserler Uygurcaya çevrilmeye başlandı. Birçok din kitabı
Sogdca, Çince Toharca, Sanskrit ve Tibetçeden Uygurcaya çevrildi. Ayrıca birçok konuda
telif Uygurca eserler de yaratılmıştır. Ayrıca Geç Uygur dönemine ait, Uygurların sosyal ve
ekonomik düzenleri ile ilgili sivil belgeler de bugün için elimizde yer alan önemli
belgelerdendir. Bu döneme ait eserler, 19. yy sonu 20. yy başında Çin’e, Şincan’a yapılan
geziler sırasında elde edilmiştir. Bu eserler bugün Avrupa merkezlerinde özellikle Doğu
Almanyada, Berlinde, Londrada British Museumda, Pariste Bibliotek Nasyonelde,
Leningratta Asya müzesinde, Pekinde, ayrıca Japonyada Kyotoda bulunmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder